Kız yolun kenarına oturmuş. Gözünde yaşlar. Kolumdan çıkıp:
– Yavrum kuzum neyin var? Bir yerin mi ağrıyor? Canın mı sıkıldı? Canını sıkan mı oldu? İyi misin?
Canım benim kim üzdü seni? Sanki yakalasa üzeni parçalayacak, yapmaz, yapamaz ya. Ama kızcağız üzeni ele vermekten çekiniyor. Olur a ya olursa.
Bu soruları bu kadar hızlı bu kadar candan, içten bir tek kişi sorabilir.
Çok sever hiçbirini diğerinden ayırt etmez bilirim.
Bildiğim yetmez görürüm. Her dertlinin derdine ortak olma hevesi bir yana sıkı gönüllüsü. Yüreği bu kadar sevgi dolu olan bir kişinin yüreğinde yer alabilmek alabildiğini düşünmek ne güzel.
En olmadık zamanda onu arama niyetinizden az önce telefonunuz çalar. İçten bir hatır soruş. Bir dinleyiş içten dinleyiş.
Sevgiyle dolu bir yürekle, ağır gelmeyen bir sevgiyle işini yapabilmek. İşi boş verin aynı sevgi dolu yürekle bütün gün yaşayabilmek.
Gençlerin ortasına dalıp onlarla sohbete girmek, acıtmadan öğüt vermek, acıtmadan, kırmadan olması gerekeni, yaşanması gerekeni söylemek. Bu bir yetenek işidir. Bu yetenek onda var. Bunu bütün çevresinde çalışanlar, onunla işi olanlar, kapısını tıklatanlar biliyor.
Bende…