Son durak bütün kapılar açık hangi birinden inersen. Bütün son duraklar kapıların sonuna kadar açıldığı, seç beğen al değil. Yemyeşil ormanın ortası Doğu Karadeniz yolu bildiğin bütün yeşiller yapraklar daha gitmemiş niyetleri bile yok mevsim çoktan leylekler işi uzatmadan erken ama çoktan bütün yuvalar hazır ağustos böcekleri Eylül Ekim demiş. […]
Binlerce oturanı olan masada yalnız gecenin en renksiz anında neyin yanına meze karanlığında sana da ciços el sallamasıyla oturup geceyi dibine kadar bitirmecesine yangın yeri yürekle baş başa tek başına. Çıkıp gelsene haydi, kadehi kaldırmacasına gittiğin gibi eyvallah demeden bir şarkının bitiş nakaratıymışçasına bir çığlığa binerek. Rüyalara, düşlere gitmek üzere […]
Masadan kalkıp giden bir daha gelmeyenler hiç gelmeyenler. Hep eksik hep eksilenlik bizimkisi. Birer ikişer onar yirmişer ellişer yüzer birden yok oluşlar. Silikleşmeler susmalar kaybolmalar önce gözden birden sonra akıldan dilden gözbebeklerinden avuç içlerinden dokunmalardan duymalardan. Dinmeyen acının fidanı öncesinde bitmeyen acıların korusu ormanı şimdilerde. Anıların, hikayelerin yaşanmamışlıkların çığlığında yaşanmışlıkların. […]
Üstü çizilmemiş, altıda çizilmemiş öylesine yaşanmış binlerce gün içinden bir gramafon iğnesine dokunmuş sesler. Kısık sesle konuşur kısık sesle anlatırdı biraz da metal. Sevgisini daha kısık sesle söylerdi. Sesi kısıldı, kısıldı duyulmaz oldu. Sesinin kısıldığından mı? Yokluğundan mı kısıklığı kimse sormadı. Hatırlamadı bile tam da bağıracak iken bir nasip eksikliği. […]
Geceleriniz sizin olan geceleriniz uyuyacağınız kendinizin koynuna girip uyuyacağınız gecelerinize bir anda birileri el koyar. Çalar, söküp alır elinizden yitirirsiniz. Sıcaklığınıza yorganınızın altına sığındığınız bir an, karanlık irkitiyor az ışık. Kapılar çalıyor bir yerlerde sizin kapınız gibi korkuyor yorganın biraz daha altına kötü haber size gelmiş oluyorsunuz. Sinsi ayakların sesini […]