Tabiatın içine bir bakın. Binlerce yuva. Kuşların, tilkilerin, farelerin, ayıların, köstebeklerin yuvaları. Leyleklerin değişmeyen, martıların genelde her yıl değişen yuvaları.
Ve sizin yuvanız.
Bazen taşınmaktan bıktıran yuvalarınız.
Sonra iş yeriniz, belki bir masada bir ömür.
Belki daha ısınamadan devamlı değişen iş yeriniz.
Düşünün ısınıp, her şeyini bildiğiniz bir yer.
Sonra yeni bir yer.
Yaşanması çok zor…
Ama bir anda değişiveriyor hayat.
Yine bir yeriniz. Bir sahiplendiğiniz sizin çalıştığınız, sizin mülkünüz olmasa da sizin saatlerinizi vereceğiniz yeni bir alanınız oluveriyor.
Önce yarım yamalak kafanızı çıkartıyorsunuz bir mirket gibi. Sonra yavaştan hafif yüksekçe bir tepe sürünerek dikkatli çıktığınız, ötesini bilmediğiniz bir tepe. Kulaklar her sese duyarlı, her olayı, her kıpırtıyı gözleyen mirket gibi. Tepede kafa ve vücut dikeliyor. Dimdik duruyorsunuz tepenin üstünden etrafı gözlüyorsunuz. Bir çıtırtı. Haydi deliğe bir mirket gibi. Sonra yine aynı kafa çıkarış.
Bir mirket gibi…
Tabiata bir bakın. Bir de o anda kendinize.
Hiç yaşadınız mı?
Mirketleri hiç seyrettiniz mi?