Hayatın güzel olup olmadığı bir yarışma sonucu ortaya çıkmaz. Ölür gider ‘’Hayatını yaşayamadı‘’ deriz arkasından. ‘’Hayatını yaşadı, hiçbir şey umurunda değildi’’ diye konuşuruz birazda dedikodu tadında hani sanki duymaz, artık duymaz gibisinden. Nasıl ölçeriz bunları? Bizim yapıp istediğimiz şeyleri yapamadığımızda yaptıkları gibi gramlar kullanarak mı? Ya da yaptıklarımızı onun yapmadığını bildiğimizi ama yaşarken hiç o konulara değmeyip konu etmeyip belki destek olup o yaşadıklarını yaşarken biraz daha az çekmesi gibi bir olasılık varken tembelliğimizden, bananeciliğimizden çoğu zamanda ‘’boş ver şimdi dert etmenin zamanı mı’’ gibi çoğu zaman takındığımız tavırdan mıdır bilinmez ama sanki gitmese bunu söylememiz için gitmesini bekleyeceğimizi de göz ardı etmeden bunu söyleriz. Kırıktır bir tarafımız bunu itiraf diye saydığımızda ama, itiraf olarak görmeyiz. Bakmayın şimdi kim gitti? Diye düşünürsünüz. Kimse yani bu yazıya konu olacak hiç kimse gitmedi çok şükür. Ama bunu yaşadığımız bir gerçek. Bu bana hayatı ne ile nasıl ölçtüğümüze getiriyor. Nasıl ölçüyoruz? Göreceli bile olsa kime göre? Kim daha iyi yaşıyor? Kim daha kötü? Para bunun bir cetveli mi? Sağlık başka bir terazi mi? Gülmek nasıl bir Gram terazide? Ağlamak? Şans bu ölçünün neresinde? Yaşadığımız yer? Yaşadığımız ülke? Kanada ? Norveç? Yeni Zelanda? Hangisi sizi mutlu ederdi? Bu ülke de mutlu olmak nelerle mümkün? Tamam, tamam kızmayın sormadım. Nasılsınız ? Diyorum sadece. Nasılsınız? Diye soruyorum o kadar.