“Öyle şafağın sessizliğinde olmadı yaralanmam. Göz göre göre bir meydan kavgası gibi sokakta, ortasında herkesin ben saklanmaya çalışırken korkarken rezil olmak o da neyse şirret çirkef gözlerle, içinden acıması alınmış sözlerle saldırıya uğradım. Ölmem lazımdı, kan bulundu, kollarımda serum oldu aktı içine yalnızlığım, gözüme hadi ne olur gitme bakışı değmedi değer diye umudum vardı bastım yarama kurtuldum.” Anlatıyordu. Bir sır söylüyormuş gibi bazen sesini kısıp kelimeleri fısıltıyla söylüyordu. “Bizimkisi ilişki olmaktan çıkmış, bir kavga, bir boks maçı, bir saldırı, bir savaş her ne dersen o olacak şekilde bir beraberlikti.” Sonra sesini alçaltıp fısıltılı Bakma başladığımızda öyle değildi, her şey çok güzel başlar ya, öyleydi neredeyse imrenilecek kadar güzeldi. Diye bir sır veriyordu sanki. Kafamı tasdik ediyor gibi salladım. Ne de çok bilirdim ya. Sadece dinliyordum, dinlediğimi belirtiyordum kafamla. Derin bir nefes aldı, anlatacakları çoktu.”Dünyayı feth edebilirdik, özellikle ben sanki dünya o kadar güzel o kadar yeşildi ki cennette sanıyordum kendimi. Özelinde her şey yıkılamayacak güzel ve sağlamdı. Gençtik bütün kaleler bizimdi, teslim bayrağını çekmeyen yok gibiydi. Çılgınlık yapmalarımız olacaktı, olmalıydı. Gözyaşlarına bulanmadan az önce öyleydi dünyam.” devamını da dinledim. Benimle paylaşmak gibi bir derdi yoktu. Ortaya anlattı ben dinledim. Başka dinleyen var mıydı? İşte onu bilmiyorum. Ben tek erkektim o hastane koridorunda sıra beklerken. Kadınlar böyle konuları dinlemiyor olmayı dinlemiyor görünmeyi hep becerebiliyorlardı. O kadar kadın hiçbir şey duymamış gibi yaptılar. Benimde sıram geldi.