Yatıp kanepeye uzanıp taa eskilere en eskilere çocukluğa dönmek anlatmak anlatmak, anlatmak.
Kolay. Çok kolay. Yaraları göstermeden fayların üstünden hop atlayarak bu tarafa bak oraya bakma anlatmaları, anlatmak anlatmalık olan o.
İnsan oğlunun birinin diğerine onca milyarlarca metre yolda çamur sıçramadan çizmeden deriyi yırtmadan yaralamadan gelebilmiş olmak kazanmalığı şampiyonluğu birinciliği.
Anlatılan o bıraksan yine o.
“Bir yarayı göstermek kolaydır. Hele hele görkemli büyük bir savaş yarasını. Fakat ufak sıyrıkları göstermek, işte bu cesaret ister.” diyor Leonard Kohen.
Kanepe de bak yarama konuşması aç göğsünü bacağını kolunu eksik bile olsa savaşın yarası eksik bırakması onlar. Göster ne eksiğin varsa yerine takılmış madalyalarını boşver onları göster.
Ya sıyrıklar koşarken kovalarken kaçarken kovalarken olsa bile dikenin kıymığın taşın kayanın açtığı özensiz yerlerde özensiz dolaşırken özensizliğine.
Onlar yok hiç olmadı.
Özensiz ilişkiler, korunmasız konuşmalar savunmasız anlarda savunmasız ulu orta gelmiş taşlar çizmiş kayalar.
Yaralarımı gösterseydim, yaralarıma baksaydın.
Sıyrıklarım yok onlar değil sana öyle geliyor, bak yaralarıma ne korkunç ne eksik ne acıtmacı.
Sıyrıklarımın enfeksiyonları daha acıttı olsun olmadı geçti çürüttü yaktı olsun.
Sen yaralarıma bak.