Epeydir bu şehirde yaşadığımdan artık içime yerleşmiş biliyorum.
Ankara sonbahar geldi mi başkent filan olduğunu unutup bir yeni yetme genç kız edasıyla kırıtmaya göz kırpmaya başlayıp adamın aklını başından alıyor.
Bu havasına güzel desen değil… Bu havayı kim sever dersen bence kimse sevmez. Gri, kirli, mat, hastalıklı burunlu, virüs dolu bir hava ama olsun.
Ankara’lı bu havayı özlüyor. Bunu yaşamayı özlüyor. Gözlerinden biliyorum, burnunu çeke çeke bu havayı bekliyor.
Ankara’yı yaşayıp şimdi Ankara’da yaşamayan birilerine sorsam ne der acaba?
Ayhan’a sorsam? Ayla’ya sorsam? Feridun’a…
Sana sorsam ne dersin?
Sonbahar geldi. Yüreğin doğanın aksine daha hızlı ve sert mi atıyor? Hafızanda Sonbaharın doluluğu diğer mevsimlere göre daha mı fazla?
Rüzgarın getirdiği yağmurların camına her tıkladığında bir başka sokağın köşesinde ki anıyı mı yakalıyorsun?
Korkuta korkuta, titrete titrete yağmaya başlayacak olan yağmurda yine de cesaretle ıslanmaya mı çıkacaksın? Hazırlığın bu mu?
Biber mi kuruttun? Yooo…
Turşu mu kurdun? Yooo…
Hani kışa hazırım diyordun?
Yüreğin mi hazır?
Evet Ankara yüreğini hazırlamış kışı bekliyor. Bu bekleme ise Ankara’lıyı bir başka yaşatıyor. O kadar kıvır kıvır bir davet ki bu.
Sonbahar Ankara’yı da, Ankara’lıyı da bir başka yapıyor.