Yine, yeni, yeniden… Tam öyle olmasa da, “Nereden çıktı bunlar?” diye kafamızın bir köşesinde bağdaş kurup oturan, hiç de “işimiz olmaz” denilemeyecek kavramlar var. Kötülük… Nasıl olmuştur, nereden çıkmıştır? Hep onun kazanması üzerine mi kurulmuştur bu dünya, bu evren?
“Hee, öyle denilebilir de…”
Bunun için, ta en başına gitmek lazım. Yine hiç bilmediğimiz, yine de atıp tuttuğumuz gibi bir bilmişlikle, fiziğin en baş yerine, oraya bir bakalım. Ne var, ne yok?
Gördüğünüz gibi, bakınca ne görüyoruz? Hiç. Evet, hiçbir şey yokken, sadece hiçlik varken, bir başka deyişle… Birden bir şey oluyor. Olup bitiyor. Big Bang.
Her şey, o küçücük kımıldamayla, o hafif kıkırdamayla başlıyor. Ortalık birden aydınlanıveriyor. Ortaya çıkmaya başlıyor ne varsa. Işık doğuyor. Işık ortaya çıkınca, karanlık var oluyor. Gölgeler oluşuyor. Gölge olan yerlere sinsilik yerleşiyor. Ve kötülük var oluyor.
Işığın varlığı, kötülüğü de var ediyor. Sonra kötülük boş durur mu? Nerede ışık varsa, hemen onun önüne bir engel çıkarıp, gölgeliyor.
İşte, başından beri bütün hikâye bu.