Bir gece yarısı girip koynuna öyle soluğunu kesip kesik kesik nefes alırken tam da hayatının bundan sonrası benim denilince bir beyaz bayrak gözlerini kısıp bir de üstüne yemin. Bütün çektiği çarpılacağım korkusu olmuş bu güne kadar.
Unutulmuş bir masalı anlata anlata değiştirmiş bilmiyor artık ilk hali neydi? Nasıl başladığı az çok değişmemiş ama sonu her gece başka bir umudun ardına düşmüş değişmiş, yolu şaşmış her seferinde iste buradan böyle diyerek geldiği yolu unutmuş bir hafızanın koynunda uyutulmuş bir yorgun soluk.
Her gece yarısı duyulan her ayak sesi, her kapı tıkırtısı, her merdiven çıkışı onun olmuş benzemez ama bu sefer böylelere dönmüş. Her arkasından koşulan her omzuna dokunulan o. Değil belli, yirmili yaşlarında bu dünyayı sevmeyip bir başkası var mı? Ben bir bakıp geleyim diyerek gidenlere benzer bir değişmezlik anlatılan, akılda kaldığı gibi yıllardır üstüne kuş bile pislememi bir park heykeli değişmezliği.
Dedi ya hikayeler muhtelif…
Anlatılana bakılırsa bir mitralyöz saldırısı sonrası yaraları var açılmış. Artık çok acıyor. Hani dert etmediği gözyaşları kendi gözüne nereden akın ettiyse. Nereden kaptıysa gece yarıları acının yanına bir gözyaşı hani acının yanına ekstradan biraz da beleş.
Olmadı şimdi değil mi?
Hikaye muhtelif yine de. Bir gece yarısı kapısını çalsa hani soluğu kesildiğinde tam da hayatın alınıp gidilen parçasından elde ne kaldıysa geri verip al da bununla, hani kusura da bakma anca bu kaldı devam et benzeri bir gülümseme.
Dedim ya hikaye muhtelif.