Şarkılar çalıyor, neşeleri bir başka yerlere gidiyordu. Masanın havası güzeldi, bardaklar boşalmış yeterli bir yere gelinmişti. Ya devlet kurtulacak, ya sporda renk tartışması, gol, penaltı, faul başlayacaktı olmadı. Konu sevdaya geldi, hani büyük aşklar değildi, yaşanmışlar… O da değildi… Yaşanmış öyle mi? Anlatmaya başlamıştı, ağır ağır anlatıyordu.
– “Benim arkadaşlarım oldu hem de bir sürü, benimle aynı hayalleri, hayır hayır ben onlarla aynı hayalleri paylaştım, onlar anlatmıştı, ben dinledim. Ben dinlerken okurken daha çok, deniz kıyısında hem de Pasternak’la beraber kırık camdan buzlarla kaplı dünya da bir kızağın gidişini seyrediyordum. Jivago yanımdaydı. Üşüdüm. Aşık oldum şairlerle şiirler de yazılana, romanlar da bir karaktere. Onunla koştum, kaçtım, üşüdüm, terledim.”Hızlanır gibi olmuştu anlatırken durdu, nefes aldı. Derin bir konuya girmişti. Örnekleri vardı binlerce, hangi birini anlatacağını seçiyordu belki de balıkçı tezgahından seçer gibi.
-“İnsanın hayatını değiştiren arkadaşlar, dostlar, sırdaşlar. Hayatına baktığı pencereyi değiştiren, bir yerlere götüren, bir başka dünya görüşü kazandıran yüzünü bile görmediği, ses tonu nasıl büyük bir ihtimalle bilmediği, hayatının raylarına başka bir raya götürecek makasları döşemiş birisi. El sıkışılmamış, kavga edilmemiş, yol gidilmemiş, gece geçirilmemiş birileri.” Tam burada durdu. Masadakiler kendi dostlarını, arkadaşlarını hatırlamış olmalıydılar. Eller bardaklara gitti.