Hiç böyle yakınlaşıp bir masanın köşesini paylaşmamıştık. Yıllardır arkadaşımdı, samimi değildik, ortak arkadaşlarla birlikte görüşürdük. Beraber içmişliğimiz, sohbeti koyulatıp sabahları etmiş olsak bile öyle çok yakınlaştığımız söylenemez. O gün nasılsa öyle ortak arkadaşlarda yoktu bir masanın köşesini paylaştık her nasılsa. Masanın sohbeti koyulaştı ilerledikçe zaman. “Büyük bir aşktı benimki o zamanlar ne büyüklüğünü biliyordum, ne aşkın bu kadar derin olabileceğini benim başıma gelenin herkesin başına gelenden olmadığını. Herkesin başına gelir denir ya şarkısı bile var. Benim ki öyle değilmiş, şimdi daha bir çok anlıyorum.” Arkadaşımdı hikayenin büyük bir kısmını bilmiyordum. Tanışıklığım vardı anlattığı sevdiğinle. Aralarında bir şeyler geçmişti onu da biliyordum kulaktan dolma. Anlattığı yakınımda yaşanmış bir Leyla Mecnun benzeri bir olay. Gözümden nasıl kaçmış? Duymamışım. Anlamamışım. Öyle benim bilip bilmememi önemsemiyor belki de düşünmüyordu bilmememi. Devam etti anlatmaya “Yaşadığım sırada ne kadar canımın yandığını fark etmedim, evet bir sızı vardı, bir sızı vardı ama sıcakken yaranın derinliği belli olmuyor, kırığın büyüklüğü soğudukça ortaya çıkar ya öyle oldu. Her şey bitti dedikten sonra acısı sonradan geldi oturdu yüreğime.”Yıllar geçmiş, hikayenin kahramanları kahraman olmaktan çoktan çıkmıştı. Şimdi bu masada bir hikayenin geçmiş kahramanlarıydı benim için.” Bitmişliği mesele değil öyle acısız bitmişliği olmasa, hani bu derin yara ondan mıdır diyeceğim? Ondandır.” Gülümsedi sonra, anlamadığımı anladı mı ne, gülümsedi sustu.