Sabah ekmeği sıcacık koltuğumun altına alıp yeni gelmişim. Kahvaltı hazır, karşıma oturuyor. Biliyorum dün gece nasıl olduysa söyleyemedi ne diyecekse, söyleyecek hazırlık öyle oturuşundan belli, ağırca bir şeyler söyleyecek. “Tarihin kayıp bir dönemidir, milat öncesi 1100-800 arası Roma karanlık dönem” sıcak ekmeğe ortak oluyor, bölüyor büyükçe bir parça ayırıyor ortasından buğusu çıkıyor, tabağına açıyor içine peynir diziyor üstüne domates. “Çanak çömlek, anlatılan üç beş destan, hikaye, birkaç buluntu üç beşi geçmez. Kayıp bir üç yüz sene anlatılanı da yoktur. Sonrası neredeyse günü gününe yazılmış.” Isırıyor, hazırladığı ekmeğinden büyükçe bir lokma ağzı dolu devam ediyor. “Aynı o tarih gibi olacak bu günlerde. Ne sözlü, ne yazılı anlatılmayacak. Başkalarının fotoğraflarında bu kimdi? lere düşünülüp öyle hatırlanan, belki de hatırlanamayan birileri olacağız, yaşananların yaşandıklarını inandıracak bir anı bile kalmayacak, başkalarına yakıştıracağız yaşadıklarımızı birlikte ortak yaşananları bilirsin işte “Çayından bir yudum aldı. Hazırladı elindekini irice bir lokma için yeniden’’Adı neydi? diye düşüneceksin yıllar sonra bir yerlerde bir yaşanmışlığı hatırladığında hadi adımı çabuk hatırlarsında soyadım epey uğraştıracak seni eminim.” Çayımdan bir yudum aldım. Olmaz demek istedim sonra vazgeçtim ya haklıysa. Yıllar önceydi hiçbir anı kalmadı. Kalanı da yazdım işte. Ekmeğin buğusu aklımda kalan. O ekmekte şimdikinden biraz farklı buğulanıp, başka kokardı.
Ekmeğin Buğusu
1 Yorum