Bardağım da balıklar olması lazım, martılar var. Bir çığlıktır gidiyor. Simitle beslemeyi bilmem vapurdan da besleyemem. Nerede vapur nerede? Bilmem martı beslemeyi bardağımda işleri ne? Çığlıklar niye? Uzak çok uzak bir günün anısından mı kaldı bu çığlıklar? Öyle olsa bile hafızamda kalmamış, ama bir bardağa binlerce martı sığmış. Her birinin kanatlarının arasına binlerce melodi sıkışmış her kanat çırpışta dökülüyor birazı. Kanatların arasına sızıyorum, bir el tutuşuna takılıyorum uzaktan seyrettiğim, birbirine akmak için kenetlenmiş bakışlar, bir ılıklık içinde bakışların binlerce derece diyelim az bile. Biliyorum, yaşanırken nasıl bir yanık yarası yapar o bakışlar, cerahatli. Martıların kanatlarında saklanmış özlemler var, hiç biri bir daha gelmeyecek olan yaşanmışlıklar, yaşayanlar yaşananlar var onların özlemi var. Kanatlardan döküldükçe bir melodiye takılmış geliyorlar. Özlemedim, özlemeyi özledim, sevmedim, sevmeyi sevdim. Kanatlarına takıldığı martılar bardağımda. Oturup beraberce konuşulacak ne kadar çok şey var. Sadece bende mi? Sende yok mu? Senin bardağında martıların yok mu? Bardağına martılar gelmemiş mi? Öyleyse penguenlerin vardır pasta tabağında pastanın dağlarına tırmanan, denize dalmaya hazırlanan, bir bekleyiş yaşıyor olduklarından birbirlerine sokulmuş. Onların ayaklarının üstüne takılmış buza değdirilemeyen melodilerden sana gelen senin yüreğini kıpırdatan. Dedim ya bardağıma balıklar beklyordum. Bir çığlıktır gidiyor.