Uzaklardan seni düşündüğümde bu günlerde. Uzak dediğim bir mesafe mekan değil aramıza giren binlerce şey, zaman birde uzun zamanın adı uzak.
Hani içeriden seslenip duymadına denk gelinen gibi bir şey bir ara öyle uzaklara gidivermişim. Bir kitap satırının arasında iki kelime senden gibi, benzetmişim sen değil, nereye kaçtı şimdi buradaydı? Bir bulut bir an oradan mı baktın? Bir daha rüzgar çoktan o bakışı almış gitmiş.
Olmadı, bu kadar ıslak kalınca bir yerlerine iğneler batıyor, bir işkence gecesi bitti diyrsun ıslak sessizliğin kaçıncı günü saat saydığın tanışıyorsun alıp gidecek seni bekliyor adını sen e dersen o ben buradayım bekliyorum, bir karaltı bile değil orada işte “Meleklerin Şehri”nde öyle değecekmiş gibi gözlerinin içine bakıyor. Tanışıyorsun alıp gidecek. Islak.
Ağrılarım diken gibi. Dokunup çarpıyor. Aynı sen.
Londra Zoo istasyonunun çıkışında peşinden koşulan bir bakış, dön köşeyi kitapçı orada aç bir sayfa kim olabilir? Peki tamam olmadı dokun tenine öyle kal gecenin başında burnunda bir koku krem değil, içini çek beyninin bir köşesinde bir karanlık ışıklardan saklanıyor her şey, uykun az önce sen bakmadığın bir sırada sıvıştı bu gecede düş peşine desem yorgunsun uzan ayakların huzursuz, yüreğin o nasıl?