Hayatın bu kadar kalleş olabileceği, çocukluğun gençliğin kötüyü öğrenmekle geçeceği son yarısında gırtlağını yakarcasına söylenen ağıtlar, fadolar dokununca yakan öğretilemezdi öğrendin. Kötülük tatil kentinde sarhoşlukla ayıklık uyku sersemliği, mide bulantısı arasında bir başka koyunda olsa görsen, şehrine döndüğünde gelip bir gece yarısında sırtını dönüp sinsice sokulsa hayırını olmazını şeytan kapatsa […]
Yaşam
Masadan kalktığında zaferi kesin kazanmıştı. Kendini dinledi biraz. Kazanmıştı, kazanmış hissetmiyordu. Hem de hiç. Boynu bükük, ezik, hele içinde bir kazanmışlık hissi yok. Masaya oturmadan önce dudağında bir gülümseme, bir yüzyıl yetecek umut, hayatı alabildiğine sevmeler, boyu geçen yapabilirimler vardı. Galibiyet yaşarken bir elenmişlik hem de öncesi olmayan. Masaya oturulmuştu. […]
Bana 1 üzüm tanesi verir misiniz? Sorunca, böyle sorunca bir anda kafanızı kaldırıp nasıl da dik dik bakarsınız? Belki de biraz alaycı kafayı yemiş bakışı. Matematikle kafa arızası yapmış biraz sıyırmış biri kafanızda soruyu soran. Sayısı akla sığmayan rakamlar bir de olmayanlar. Akıl ve mantık dışı değil diyelim bunlara bile […]
Kuşlar, böcekler, sinekler, sümüklü böcekler, örümcekler, maymunlar, yılanlar hepsi oynaşır sevişir. Doğa sevişir. Doğada sevişmek vardır. Doğaldır. Önünde nasıl denir dans etmek kendini beğendirmek vardır. Aşık olmak yoktur. Hiç doğal değildir aşık olmak. Aşık olmak bir akıl oyunudur. Bedeli de akıldır. Ver aklını aşık ol. Aklımı başımdan aldı. İyi gidiyorduk. […]
Hava sıcak gölge bir yere, nefes alınacak bir yere oturuyor. Öyle betona. Kitabın satır aralarında bile olsa. Sıcak bunaltıyor. Endaamede’yi tanır mısınız? Adı öyle yazılmıyor, böyle okunmuyor bile olması muhtemel. Böyle çağrılsa bakmayacak olabilir, etrafta bu tuhaf seslenişle kim ne çağrılıyor bakınışı. Bir kitabın satır aralarında betona oturan genç tanıştırdı. […]