Seni sevdiğimi hatırlıyor gibiyim, ne kadar istediğimi bilseydin, sen olmadan yaşamayı bile istemedim. Daha fazla bir şey söylemedi elveda dedi ve bıraktı. Sevdiğini hatırlıyor gibiyim, beni ne kadar özleyeceğini söylediğini. Sana sevgimi seviyor olmalı, seni ne kadar özlediğimi seviyor olmalıyım. Sana ihtiyacım yok, aşkım yokluğuna alıştı, dün güzeldi, bir yanılsama bir hayal göğsümde yüzünü hissetmek soluğunu, saçını okşamak ışıksız, gözlerinin ta içine bakmak soluktan yakın, seni hatırlıyorum, gözlerini. Seni özledim.
Radyo İlef “Isabel Pantoja – Si te Recuerde“ çalıyor. Kırk yıl öncesi belki, belki bir öğleden sonra, bir mutfak masası, kırçıl gözler. Vurulmayı gördüm, cinayeti. Vurulmuş sürünen yılları bir kasaba baştan başa geçilen çığlık çığlığa bir şarkı. Bir etek sallantısı alabildiğine rüzgarlı içinde fırtınalar var belli. Bir kafa sallayış bir el uzatış avuçlarında ateş saklayan bir mavzer boşaltan gözler cinayeti gördüm. Bir çift göz sanık, kalabalığa karışıp kayboldu, aranan içine bakılan o mu?
Bir bakış teslim ol bile demeden şaka gibi patladı bir gülümseme. Acıdı çok önceleri acıdı alışmış olmalı gidişe yok oluşa, ölmüş olmalı mezarı olmadığından bir çöl rüzgarının tozuna karıştığından çölde her kuma değmiş olmalı adı konmamış. Hatırlıyor olmalı, her gitar teli dokunulduğunda her trompet çığlık attığında ve şarkılardan her biri çaldığında içinde olmasa bile, hişt ben buradayım fısıltısı notalı.
Sana bir gülümseme çizmek istiyordum, uyku sersemi üzüntü olmadan, dudağının kenarına bir öpücükle ağlayarak kaybetmeden az önce, hak etmemiş olabilirim seni. Bağışlanmamış bir kalp ve yaralı bir güvercin, başka kollarda aranan, başka gözlerde sorulan ışıklı bir gökyüzünde, sönmüş bir arzu. Kollarda bir bebek gözleri açık, geceleri uyku nafile unutmak böyle bir şey, unutmaya çalışmak.