Çok uzun yıllar ötesinden bir şarkı duydum, epeydir duymamıştım, öyle kendisi gibi bir şarkıydı getirdi bütün hatıraları önüme attı. Çok eski derken hatıralar çocukluğumun eski zamanlarına yani çok çocuk olduğum zamanlara ait. Kim söylerdi onu bile bilmiyorum ama bir masada bir toplantılı masada o şarkıya nasıl olurda sıra gelirse kollarını açıp biraz boynunu bükerek başlardı söylemeye ’’Rüzgar kırdı dalımı, ellerin günahı ne? Ben yitirdim yolumu yolların günahı ne?’’ genç bir delikanlı idi bilirim. Öyle göbek möbek ortalıkta yoktu. Serde delikanlılık vardı, çoktu. Ben okul görmemiş bir ağabeydim herkes öyle söylüyordu aynı rolü bende paylaşıyordum. Oysa dedim ya daha okula gitmemişim. Bacak kadar derler ya öyle kısa boylu birinin bacağı kadarım. Ben kelim o zamanlar kafa üç numara o da değil o zaman saçlar yerli yerinde, bir sevda o zamanki zevkim doğruymuş, güzel bir kadına bir sevda bu günde güzel derim. “Hep yar peşinden koştum, ben küstüm ben barıştım, kendim dillere düştüm, dillerin günahı ne?” Yıllar sonra bile bir sohbetin bir masanın içinde bu şarkı söylense o hep aynı anıları hatırlar diye düşünürdüm. Hep o dile düşmüş sevda hikayesini. Bu şarkı nasıl olur bilemem o olunca belki de söylenirdi. Saçlar yoktu artık, göbek yerini bulmuş kahkahaların arasında hüzün karışsa da öyle pek fark edilmez olmuştu. Söylenirdi şarkı bir başka biterdi kadeh, yenisi ile devamı gelirdi şarkının.”Ne kış dedim ne bahar, içtim sabaha kadar. Erken ağardı saçlar, yılların günahı ne?” Yıllar önce göçtü. Şarkıyı epeydir dinlemiyordum. Özlemişim.