Her yağmurda olmasa bile siyah bulutlar göze ilişmesiyle o çok eski soruya. Ne kadar narin ne kadar korkak edilgen bir sesle sorulmuş bir soruydu. Şekerdi eriyecekti kaçacak yer yoktu ruhu saklamak ta yok ortalardaydı her şey yürekler canlar ruhlar hepsi çamların arasındaydı şimdi ağaç olmuş fidanların gökyüzü simsiyahı birbirlerine sokulmak […]
“Biraz dolaşacağım “diyor. Biliyorum biraz dolaşacağım deyince denilince kargacık burgacık düğümlerle dolunuyor, dolaşıyor, açılması zor uğraş dur. “Az bir şey uzağa gidebilirim” diyor. Az bir şey uzağa yüzyıllar uzağa kaybolmaya yok olmaya biraz az bir şey küçük değil konuşulduğu gibi hiç değil. Kaybolma demiyorum inat üstüne bir de kaybolur kaybolmak […]
Bütün her şey kanıksayıncaya kadar. Ondan sonra gözden göz bebeklerinden akıldan aklın bir köşesinden ay öyle mi olmuş vah vah lara benzer nidalardan uzaklaşıp yok olup gidiveriyor. Milena ya Kafka mektuplar yazdı. Milena da Kafka ya. Kafka öldükten 21 yıl sonra bile mektup yazıyordu Milena Kafka ya bir türlü kanıksayamamış […]
Uyanırsınız bir şeyleriniz eksik, bir şeyleriniz yok, bir şeyler yerli yerinde değil koydunuz yerde değil. Hayatınızın bir yerlerinde eksiklikler kayıplar var. Eksiklikler belli hayatınızdan bir şeyler araklanmış. Hayatınızda el çabukluğu yetmez baya baya soyulmuşsunuz. Bu herkesin başına gelmiştir başından geçmiştir. Uyanıverirsiniz günün bir saatinde soyulmuşsunuz. Gördün mü? Şunu mu bunu […]
Mevsimleri azgın rüzgarı fırtına, sıcağı çöl, soğuğu kutup, açık gökyüzü bulutsuz, bulutlar koyu gri değil simsiyah. Kalemin ucuna öyle denk gelmiyorlar öyle hissediliyorlar. Her şey bilerek anlayarak yazılmıyor. Hissederek onu da anlayabildiğin kadar yazabiliyorsun. Bir de kelimeler senin bildiklerin okuyanın bildiğine denk gelip ikinizde aynı anlamı yüklediğinizde aynısını anladığınızda anlattığınızı. […]