Gelmez diye düşünürüz. Başımıza gelmez, bize uğramaz. Gelir kapıyı çalar, çalmaz kapıyı kırar, açık bulur girer sessiz, ya da gümbür gümbür gelir. Biz yine de gelmez, uğramaz, deriz. Gelir ve bulur. Karşımıza oturur gözümüze bakar, anlarız gelirmiş, gelmiş. Adını koyarız ölürmüş, ölmüş. Sonra kabul ederiz ölürmüş, ölüyormuş, öldü. Bir boyun eğiş, bir kabulleniş, direndiğimiz anlara nisbet o kalkışmalar olmamışcasına bir sakinlik. Bir boynu büküklük.
Ayrılık, ayrılış, kopuş, zamanlı zamansız beklenen beklenmiyen her nasılsa gelen olan adı ne olursa.
Öyle kolay anlatılmıyor gidişler. Fark edilmesi kolay değil, başa geliyor o da kolay değil. Başa gelince anlatmak o da kolay değil. Oturup seyrediyorsun, oturup diyorum pek oturarak olmuyor, her neyse anlatamıyorsun. Anlattığın yaşananlar değil.
Öyle uzunca bir süre de değil anlatılacak olan, bir andan biraz uzun bir zaman. Sizde oradasınız.
Bir bırakış, bir arkaya bakış, bir diz çöküş, bir el tutuluş, bir bakış bir ayıklanmamış elvedaları bir el sallayış ya da sallanmayan bir el ardından. Anlatılmıyor değil mi?
Ben nasıl….?