Bir koşuşturma, dudağı boya gözlerin makyaj tamam, ne giyse geceden hazırlanmış vaz geçme.
Sabahın erken saatinde yenişine doğup büyümediği memleketim demediği bu ülkenin bu denizi olmayan başkentinde hep genç insanlardı bu sefer daha da genç çocuk diline bile zor hakim olduğu bir zamanda hem çocuklara genç olamamışlara ders verecek olması yeni işi.
Bir uğultu bir dinlemezlik bir umursamazlık ülkesinden farklı çocuklar kendi çocuğuna bile isyandayken hem de para verip hiçbir şey öğrenmemeğe gelmiş çocuklar.
Bir Amerikan lisesi onlarda öyle bir beyaz koç iri yarı ama siyahlığı cüce başka aynı hikaye bir dolu benzeri. Öğrenmeğe direnme, bilgi kötüdür, bilgi taşınmaması gereken bir yüktür.
Hepsi aynı kelimeleri kullanıyor iki küsurluk koç bile “Anlamıyorum” .
Müdür muavinine böyle söylüyor. Mantığını çözemediği bir durum. Muavin de uğultuyu durduramıyor ama alışmış, ”Olur böyle şeyler alışırsınız”.
Hem parayı verip, hem kültür, hem dil alabileceği bir ortamı yok etmek, ana babanın da git öğren demeden “Git parasını verdim dibine kadar al öğren “ demeden, “Hadi okula, git başımızdan, hobi gibi, git ben nasılsa kaç araysa o diplomayı, üstüne üniversite diploması sahibi yaparım Bilgi ne ki?”
Tam da bu soruyu böyle sorarlar. İlyada, Homeros, Shakespeare, Aristophones, Edison, Cavendısh Ne ki?
“How much “ desin yeter. Onu da der zaten.
Geceye kadar kimseye anlatmadı. Her kime anlatsa böyle şeyler olağan diyecek. Sen gir dersine işini yap çık paranı al burada böyle.
Satamamış olmak bilgiyi, elinde tezgahında kalmış olması, çığırtganlığının gücünün yetmemesi satamadı işte.
Bir kitap okumasa bir şey öğrenmesin mi? Öğrenmek istemedikleri apaçık.
Bu ülke işte tam bu nedenle önü açıkken, diğer engeller çakıl taşı bile değilken, ayakkabı bağlarını bağlayıp birbirine koşamıyorlardı.
Koşamamakta bir başarıydı alkışlar, aferinler, bir çoşku.
Benim bilgisiz, her şeye kafa sallayan he diyenler diye başlamalı konuşmalar.