“Lütfen benim olanı terk et, benim olandan git, benden git, bana dokunma artık, bana ilişme” ayrılığın masum son istekleridir. Sahnede ışıkların altında bir replik arası bakışla bir yağmur hem de şiddetli gökdelenlerin dibinde bir taraftan taksi kollarken, gözüyle belki, bir çığlıkla, bir fısıltıyla, bir bağırtı başka bir kelime yakışmıyor. Bağırtı işte, bir plajda her şey güzelken, güneş kum deniz manzara, kar yağarken, tipi rüzgar başka söz duyulmuyorken, bir bağırış bile gelmiyorken kulağa, dokunularak konuşulurken, sessizlik bir müzik yokken, müzik varken dinlenmiyor başak sözler arıyorken gözler, şöminenin ateşi tam da kor olmuş, ortalık kararmış, ışıklar kaçmışken, ağlıyorken, ağlamaya daha başlamamışken, bitirmişken ağlamayı, kalan damlaları yüzünden elinin tersiyle alırken, kahve yaparken apartman boşluğundan görünen mutfakta biri sigara içiyorken, yan duvarda sesler patlıyorken kavganın en kızgın anında, rüzgar her tarafı alıp götürecek eserken, elinde kahve ağaçların eğilip rüzgarla dansını seyrederken, yapraklar yeşili çağırmış gelmiş yeşil ağırlanırken, dallara çiçekler çıkıyorken, sessiz yerlerini alıp birden açarken, son kuru yaprağı almaya gelen rüzgar yalvaran ağacın titreyen dallarını seyrederken, duş alırken, fısıltıyla söylense de, yazılsa da, mesaj olsa, bir dizide laf, filmde söylenmiş bir söz.
Nasıl bir istek bu? Masum mu? Hayatın benim olan dedikleri ne? Nasıl terk edilir nasıl gidilir? Bir hayattan çıkıp gitmek, bir el izi, bir ayak izi gibi silinir mi? Ortak benimler ne olur?
Hastalıklı kafalardı, resimlerden birilerini keser, fotoğrafları öyle saklarlardı. Hayatlarda yoktu hiç olmadı çıkarılıp atıldı bak izi bile kalmadı.
İzlerden, yaşantıdan, ortak olan her şeyi çıkarabilmek, artık el yalayan köpeğin havlaması, birden sırnaşık bir kedinin kucağa atlaması kıvrılması, dinlenmiş müziklerden kovulmak, bir daha görürsem bak karışmam notalardan, bir dans ta artık belinde tutmamış olmak, sosyal sitelerde fotoğraflarda siyah bir gölge kim di bu? Hiç gölge bile değil boşluk işte.Siyah boşluk.
Bütün dokunulmuş, el sıkışılmış, gülümsenmiş, kulağına adın söylenmiş bir cümlede, kişilerden silinmek. Onlar benim lütfen. Hafızayı silmek, format atmak hayata içinde bir virüs misali temizlenmek. Değdi, değmedi, buradan bir şey silinmiş, burada bir şey yok muydu? Bu gün ne olmuştu?
Benim olanlar. Benim parkım, kaldırımım, bankım, sandviçim içinde hardal olan, hardalım, yolum, yağmurum, dallarım, kuşlarım, bulutlar zaten benim, bu nefes içinde oksijenim var, nasıl ağlamıştım çocukluğumda kapılan oyuncaklarım için gözyaşlarım, anılarım, çamaşırlarım, tamam aldıkların çöpe, Noel babalıyı da, o yılbaşını da at çöpe gitsin, dostlar, onlar sana dokundu, bakışlarında sen kalmış olabilirsin, yenisini bulurum seni bilmeyen bakışları olanlardan, pizzacı benim, market köşede ki.
Hepsi benim.
Ayrılığın bıçağı nereden kesecek?