Kısık buğulu ses bir tabanca namlusu arkası, önü hazin. Korku evde kalmış, buğulu sese bir hayranlık, köşe de bir gölge döner gelirse orada bir bekleyen bile var. Önce saatin saniyeleri cadde de ağır vitrinlere bakmalar filan, peşinden kendini belli etmeden gözden saklanan dakikalar gizli kameralarda izleyen saatler.
Zamanın vurulduğu haberi tam anlattığım gibi. Kim?
Bir keman sesi şahitmiş, en tiz sesiyle konuşmuş olmalı. Elleri kelepçeli gözler. Bir yerlerden tanıdık. Çalınmış gecelerden birinde olmalı hayal meyal bir kırpış.
Üstü arandığında bir suç makinesi kayıp ne varsa.
Buğulu ses?
Sesi buğulandıran özlemişlik bir boğum boğazda bir hıçkırık çıktı çıkacak utanmazlığı biraz daha büyüse.
Ver hayallerimi gideyim artık olmuyor. Çocukluğun kavgalı misketi gibi artık bir işe yaramıyor al hepsi senin olsun.
“Yuh be sana verdiğim değere” buğulu ses konuştu, bir yürek çarpıntısı kurşun misali dokunduğu yer belli.
Bir mezar taşı söyle yazayım kaç yaşındasın?