İskambil kağıdı kuleleri gibi üstelik özensiz dayanıksız en hafif esintide gidecek olduklarını bile bile yine de başladığın için belki de yeniden sırf belki ondan.
Işığının çoğu kaçmış günlerde duymak görmek istemediğin bir dolu çöp koklamak istemediğin acı veren gözlerini yüreğini yakan dağlayan onca kirli bir havuzun geniz yakan suyunun içinde olup da.
Neyi nerede göreceğini bilip bakıp orada göremeyince. İçinden ne çıkacağını bilmediğin geçmişte hepsi dostun onca matruşka çevreni sarmış oncası şimdi bile dostun kardeşin arkadaşın kılığında şimdilik ne söyleyeceğini ne duracağı ne diyeceği nasıl acıtıp kıracağı onca artık öyle olmayan paylaştıklarının çoğu yazık olmuşa gelmiş oturmuş çoktan.
Bir şarkı her dinlediğinde birileri azalmış her dinlediğinde başka bir şey anlatıyor olmuş.
Sen yalnızlığı böyle bilir misin?
Sen yalnızlığın yalnız yalnızlığınla içine bir şey katmadan bir şeyin içine katılmadan karıştırmadan karışmadan sade öz kendisi gibi öyle yaşandığını yaşanacağını orada kalındığını kımıldamadan.
Say bakalım baştan sona sondan başa bir baştan bir sondan geri ileri ileri geri rengarenk içine renk bile katılmamış kaçmamış.
Bir güle güle ye takılıp kalmışlıklar da. Yine sana söylüyor bile olabilir bu.
Bakma terk etmeden önce çok önce kokusu bir leş milyonlarca km öteden önceden kokusu arşı alayı buluyor. Kimle ne olduysa hep aynı ne dediyse ne kalacaksa avucunda ortalığı nasıl dediyse içinden ne geçiyorsa neden böylesi şeylerden belki bir zevk boş ver lere denk gelecek bile değil şöyle dediler böyle demişler şunu üstüne de bunu.
Ederler zannetme her birini boş ver matruşka içinden başka ne çıkacak şimdilerde yanında kulağının dibinde her birini hepsini bir çuvala öncesinde gübre taşınmış bir çuvala çuvalın bedeli bile etmezler bak şunu da demiştiler bak bu da böyle birde.
Kırmadan kırılmadan parçalamadan parçalanmadan az önce.