– “Ne oluyor?”
– “Kağnı”
Ortalık karanlık, elektrik yok, sadece karanlığı yırtan bir ses. Gecenin ne kadar sesi varsa bastıran ben buradayım. Çocuk ağlamalarını, aksırmaları, tıksırmaları, sohbet mırıltılı içinde işve sonrası her ne ise sesleri örten, kapatan yukarda kinin takunyaları şimdilerde ahşap evin kendi gece cıyırtıları, kendi kendine kıpırdanmaları, çakal sesleri, kurt sesleri erkekler biraz kulak kabartır, yakın mı? Üç aşağı beş yukarı şunun ağılı o da duymuştur. Kağnı varsa adam var, öküz var kurt durur mu? O da gırtlağını bir şekil eder buradayım. Rüzgar dalların arasından bakmacasına hepsini örter. Kağnı uzaktır, yakın olsa bilirsin.Uzağa gidene kadar başka ses yok. Geceyi yırtar yırtar, kasık fıtığı gibi büyütür büyütür.
Kağnı sesiyle uyunmaz olur gece, adamın aklına bir şeyler de getirmez, gece yırtığıyla sabaha kalır o kadar. Uzak bir köy söylerler, bilmem kimin kağnısı sesinden adını bile koyarlar sabah çayının lafına katık. Gecenin ayazlısında karanlık aysızında olur muymuş? Sabaha gündüz gözüne bırakıverse iyi olmamıymış?
Gece yırtıldığıyla kalır biri de dikmez. Yağlasaymış, kağnı mı kalmış bu vakitte? Kurtları işgillendirmiş ses. Gece ağıla girecekler diye uykuya direnmiş. Kağnı varken uyunur da sanki, bir de horluyo derler, nereden çıktıysa.
Kar birazdan başlayacak tekrar. Bilekte diz boyunu geçer gece yağdı mı? Birazdan başlayacak belli, gece rüzgârıyla yırtılacak bu seferde Yırtık geceler.
Düşündü.
Şimdi kağnı da yok geceyi yırtacak tipilendi mi hava korkulacak esip geceyi uyunmaz hale getirecek esinti de. Kim yırtıyor gecelerini?