Ayrılıklarda Hoşçakal Bile Kalmamış

“ Ne çok yağmur yağıyor, bu havada gidemezsin öyleyse kal”. Şairin ayrılığa bir engel bulmasıdır. Oysa bir kırık camın ardından Sibirya’nın soğuğuna giden kızağı gözleyen başka bir ayrılık vardır. Engelleri küçültmüş un ufak ediverir. Bir tren çığlığı, bir otogar kalabalığı, bir el sallayış, kapı önü, balkon, son sevgi sözcükleri, bir sevinç değil hüzün. Bir müziğin notalarına kaçan kulağa fısıldanan hoşça kal. Ve getirdiği Dr. Who’nun Dalekleri, Ağlayan melekleri gibi gözünü kırptığın, başını çevirdiğin, arkanı döndüğünde unutuverdiğin çocukluğunda oynadığın bir ki üç tıp benzeri anlatsam uzun, bilen bilir. İçine düşülen bir başka format hasret. Bu gün ne kadar derin olabilir, neredeyse saatlerle kavuşulabilen kısalıklara bürünmüş suya değip çekmiş zamanlarda uzaklıklar. Ayrılıklar içinde hoşça kal bile kalmamış –bye. Masadan bir hızlı kalkış, lafı kesmeden öyle bir bakış bir ayrılış.

ayrılıklar

Hayatın, ayrılıkların yüz senaryosu vardı doksanı çekildi bitti, on kadarını evirip çevirip yazıp oynayıp okuyacağız. Olmasın ne var? Sabah uyanmaları yalnız, geceleri kalan boş yataklar, peşine düşüp yakalamadığın kaçan uykular, gelmeyen sabahlar. Kalabalıklarda bir avcı duyarlılığında yakalama tuzaklarıyla bakışlar. Binlerce arasında biri, karda beyaz kıpırtı, bir anlık. Bir gerilmişlik, bir lastik şimdilerde sündürülebilirlik, esnek kopması az sakız gibi uzat gitsin koptu bitsin sakızlığı, arada sadece nasıl bir çıtlatma zevki içinde, bir şişirip patlatma zevk bu, ağzı eğip büzüp, surat bir hoş ama ne zevk.

1 Yorum

Yorum Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir