Bir siyah beyazın arkasında kalmış yaşanmışlıklar. Noktası büyük biraz daha büyütse olup kalacak gözden kayıverecek, hiç benzemeze dönüşecek dokunmalar. Özlenilse kan kırmızı olacak ortalık, değil. Pembeye bir kaçış az bir şey fark edilmesi zor bile.
Sakin kumsalında bir tayfun, kumların kurşun olduğu anlar, kirpik aralarına saklanmış ıslak ateşler. Hızı onlarca yılda bir milim değil nasıl yıktı ortalığı? Yok efendim bana bir şey olmaz, aldı götürdü bir tutam öyle bir şey kalan, kuyumcu terazisi ölçebilen. Eser miktarlar ağırlığın. Eski kimya öğretmeninin tahta da üstünü çizdiği siz bunu kaale almayın uyarısında olduğu gibi. Hadi gülümse.
Dudaklar çatlağından acıyor, kaçırdığı gözler rehine, fidyesi gece yarılarında uyanılan uykular. Kaldırıp kafanı baktığında avcının kılıcına oturmuş bir yıldızın var, falında yanıp sönüp hiç çıkmadığı ondan, üç vakte kadar çıkmayacak fincanını karartan kafana nişan almışken fincana edebilen kuştan.
Kulakların ayak seslerini dinliyor, sokağı bir baştan geçer, kapının önünde bir yürek çarpıntısı durmadı. Aykırı düşünceler oynarken öyle koynuna kaçıyor, uykunu araklayan onlar. Bütün boya sandıklarını döküp renk fesatına uğratacakken ortalığı, siyah beyazı bile kaçık bir grilik eline geçen. Arkasına saklanmış yaşanmışlıklar.