Sohbetlerin, olayların, günlerin, hastane kapılarında, mezarlıklarda, düğün dernek kurulduğunda kader deri, kader inancımızda da vardır. Her olay kaderdir.
Düşünce de diğer olan varlığını kabul ettiğimiz her şey gibi kavramların oluşması bile atom, atom altı parçacık her ne ise onların, şu anda bilmediğimiz bulamadığımız adını belki düşüncesini bile kuramadığımız bir varlığın belki de yokluğun hareketi değil midir? Hareket değil midir? Yasasını bilmesek de fiziksel bir doğruluğa bir kurala bağlı olduklarına göre ve nasıl bir başlangıçsa orada başlayan birbiri sıra devam eden hareketlerin ürünü değil midir?
Çok karışık gibi gelebilir ama başlamış bir hareketler zincirinin şu andaki sırasındayız o kadar.
Bu bize özgür bir düşünce ve davranışın olmadığını, her davranışın fiziksel yasalara bağlı olduğunu göstermez mi?
Epikuros bunun için “Davranışlarımız özerk ve bağımsızdır, onu övgüyle donatabilir ya da hoşnutsuzluk gösterebiliriz. Nitekim, özgürlüğümüzü koruyabilmemiz için fizikçilerin biçtiği kaderin köleleri olmaktansa iyilik inancına bağlanmamız daha iyi olur. Birinci durum bizleri dokunulmaz bir zorunluluğa mahkum ederken, ikinci durum tanrılara övgüler düzerek ve kurbanlar vererek onların cömertliğine nail olma umudunu korumamızı sağlar”.der.
Yani İyi olmanın hem fiziksel hem inançsal bir güzelliği olabilir. Kötü olmanın alemi yokken bu kadar kötü nereden çıkıyor?
Bunu o söylemiyor ben soruyorum? Siz de merak etmediniz mi hiç? Kurgumuzun kötü olduğu konusu bütün taşıdığım atom, parçacık, boşluk, loşluk her ne ise beni oluşturan her ne iseler onların kabul etmediği bir durum. Soruyorum. Soruyorlar.