Böyle bir konuda yazmak… Ne niyetim vardı ne de isterdim. Tv lerde devam eden programlara bir bakın. Bize de bakın seyrediyoruz diye biz de az değiliz o ayrı.
O zavallı çoğu gencecik insanları nasıl ne hallere girmeye itiyoruz neye sürüklüyoruz hem de rayting uğruna ve doğru olduğuna inandıklarından artık bir hasarla hem de kaskodan pert olacak şekilde bir hasarla bundan sonra ki yaşamlarına devam edecekler. Bu da bizim patlamış mısırları elimize alıp çayları koyup Tv karşısına geçip onların yaptıklarını seyrettiğimiz için, sosyal medya da taraftarlık yapıp ahkam kesmeyi sevdiğimiz için.
Bir boşluk olmalı, orası doldurulmalı. Bu kafatasımın içinde olunca bir de yanık kokusu aman Allahım. Hadi neyse biz kapatınca başka yere gidince ya programın içindekiler? Öyle olmasalar da üzerlerine yapışanlar yaşanacak onlarca yıl. Erol Taş’a kahvesinde kötü adam diye yıllar sonra bile kötü davranan insanlar olduğunu hatırlayınca.
Tv ekranının karşısına geçersek o programlar yayınlanırken reklam verilen her şeyi kapış kapış aldığımız, dakika başı maaş aldığımız bankayı reklam için değiştirdiğimiz paraları o kadar çok ki saça saça bir hal olduğumuz ondan buna da inanan inandırılan olduğu için galiba yapıyor da olabiliriz.
Milyarlarca sinek yanılıyor olamaz diyen filozofa inanmamak neredeyse imkansız.
Birde hakikaten öyleyseler öylelerse?
“Orada, leş gibi kokan iğrenç yer altında alaya alınarak gücendirilmiş sıçancık yavaş yavaş kine, soğuk zehirli özellikle sonu gelmez bir kine boğulur” der ‘Yeraltından Notlar’ da Dostoyevski.