Sabahın körü bile değil geceyi biraz geçe sabaha daha çok varlar da gece lastik gibi uzar bitmez olmuştur o anlar gecenin karanlığına kıpkırmızı kocaman bir gürültü kopardı. Mamak, Cebeci, Üreğil, Sıhhıye, Aktaş, Kayaş oralarda oturanlar biraz daha çok bilirlerdi bu gürültüyü sonra sanki her ciğerden bir parça alır gibi bir ses düdüğünü çalardı çalardı çalardı düdük demek biraz o sese yakışmaz başka bir şey öyle bir şey geceyi orta yerinden böler yırtar parçalardı. Mamak cezaevi Ulucanlar cezaevi bu sesi duyup bu gecelerden yüzlerce binlerce yaşayanlar yaşananlar aynı ses anılarda hatırlanması istenmez zamanlara ait olduğundan bir yerlere sokuşturulup sıkışıp orada kalmış bırakılmışlarda bir yerlerde hep oldu vardı kaldı.
Kitapların yazıların çoğunda Ankara da geceyi bölen o ses konuşulunca yeniden ortaya çıkacak yine acıtacak hem de daha çok tedirginliği mi yoksa bilinmeyen bir zamana bir çizgi bir işaret bir tanıdıklık anılarda hep var yazılırken bu da bana kalsın atlanılan.
Bir marşandiz sesiydi.
Duydun mu işkencenin eziyetin uzayan gecenin zor gelen yaşanması iyice zorlaşan kısmının daha çok var olsun buraya kadar gelinmiş ötesi gelir öyle de kalırdı. Beyinlerde böyle bir yer etmişliği de var.
O ses geceyi çalardı. Bir gece sesiydi gürültüsü rengi bir ağıt bir türkü bir cazdı. Ölenler doğanlar yaralı yarasız yürekler gözüne uyku girmeyenler gözünden uyku akanlar hasta bekleyenler kendi düttürü dünyalarında yaşayanlar hastalar ruhu sıkışmış kalanlar gitmeye hazırlananlar birilerinin dünyasına gitmeye birilerinin dünyasından çıkmaya karar verenler sabaha dönen o saatlerde o sesi bilirlerdi.
Çok anlatılmamış olması yaralar derin kan sızdırıyor olmasından ondan.