Binlerce oturanı olan masada yalnız gecenin en renksiz anında neyin yanına meze karanlığında sana da ciços el sallamasıyla oturup geceyi dibine kadar bitirmecesine yangın yeri yürekle baş başa tek başına.
Çıkıp gelsene haydi, kadehi kaldırmacasına gittiğin gibi eyvallah demeden bir şarkının bitiş nakaratıymışçasına bir çığlığa binerek.
Rüyalara, düşlere gitmek üzere her bekleyiş. Rüyalarda, düşlerde dolu masalarda her gecesi yeniden yine. Al bir yudum daha öyle sindire sindire değil suratın buruşsun ilaç gibi kırık döküklüğünün tutunacağı olsun bir anlık. Bekle.
Bakışlarda ki kaçışlarla yakalanmışlıklarla el sallaması. Kar yağmış, bir titreme göğsünde bir sızı, yara yine kabuğu kalkmış kanıyor. Şarkıyı kim bilir kaçıncı çalışı Sam ‘ın bir daha çalsa ne olur? Gidenlerin ardından söylenen duymadıkları bir şarkıdır o kalanların bildiği.