Bir kelime düşün. İçine her bir şeyi koyabildiğin, binlerce hikayenin, romanın içinde olduğu, yaşanmış yaşanmamış her hayatın, her dakikanın içine sığdığı bir kelime, olumsuzluğun adıymış gibi içinde olmayan yok. Hiç.
Ne düşünüyorsun? O kadar çok şey düşünüyorum ki o kadar düşünecek çok şey var ki. Hiç. Hayırdır pek iyi gözükmüyorsun. Bir şey mi oldu? O kadar çok şey oldu ki kabul ediyorum, etmiyorum, etsem mi bilmiyorum, anlatılacak o kadar çok şey oldu ki. Hiç. Hiçbir şey olmadı. Yalan söylemek için mi kullanılır? Sanmıyorum. Seni ilgilendirecek bir şey yok demek de değildir. Arkasına saklanmaktır bir noktanın koca bir fil varken cebinizde. Bir karıncanın üstüne binmiş gezinirken ovalarda, karşılaşmışken bir çekirge sürüsüyle.
Hiçi yaşayıp bitirmiş, dişinizi karıştırırken, hiçe başlarken bir meteor gibi az sonra bir ateş topu olmak için dalacakken atmosfere. Koltuğun altına kaçan az önce kırdığınız vazo sonrası annenizin sakladığı lastik topunuzu tamda bulup sevinip bir kere sektirmişken annenizin ne aradığınızı sorduğunda söylediğiniz gibi. Gece neden gelmiyorsun? Ne işin var? Gelsen iyi olurdu. Beklediğiniz en olumlu yanıttır. Gelmez. Yerine içi doldurulan bir hiçlik anlatılmıştır, anlatılır size. Kocaman uzatılan kelimelerin toplamı, içinde çok şey saklanabilen bir şey olmayan binlerce kelime. Yokluğu anlatır, içinde varlığı saklayarak.