Hava kış gelmedi, gelmedi daha yolda, az sonra köşeyi dönebilir sıcaklığında dolaşırken gökyüzünün tavanı kafamın beş santim üstündeymiş gibi basık ve karanlık. Nefes almanın elli beş çeşidini deneyerek dolaşıyorum. Sanki biraz hava içeri girermiş ortalığı aydınlatırmış gibi pencerelere saldırıyorum. Kafamın köşelerinde ABBA’nın şarkıları dolaşıyor gibi.
Dilimin üstüne strech sarmış gibi hayatın tadı kaçmış. Bir karamsarlık çalışma masamın her köşesini kaplamış elimi koyacak yer yok gibi. Sessizliği bir şeyler bozsun da istemiyorum. Bu havanın ardı ne olur bilemem ama Güney Doğu’nun havası bozulmuş, haberler ne kadar saklansa da pek iyi değil. Ben yaptım oldu, ben yaparım olur, ben ne dersem o, her şey benden sorulur diye diye gidilen o otoban benzeri yolu daralta daralta patika bile olmaktan çıkarıp, kazasız geri dönülmez noktalara gelip tıkandık. Haberler hiç iç acıcı değil. Bunu öyle güle oynaya karşılayacak tek bir adam da bulamazsınız ülkemde. Seviniyorlar, sevinecekler diyenler olursa onlarında iyi niyetli olmadıklarını şimdiden ortaya koymak lazım. Bu durumu kendi kişisel çıkarları uğruna, siyasi kaygılarıyla bu kadar daraltıp, milletin geleceğine de ipotek koymaya kalkanları ne kadar büyük işler yaptım derse desin affedilmeyeceğinin bilinmesi lazım.
Davetli masasını güzelce kurup, davetliler gelip masaya oturulmadan az önce benim dediğim şekilde oturulmazsa ben de örtüyü çekerim demek ve buna gücünün olduğunu göstermek içinde çekmek nasıl bir şey ise öyle oldu. Örtüyü çekerken kim olduklarını bilinmediğini iddia edilen cihad yanlısı El Kaide olduklarını kendilerinin söylediği gurupların işine yarayacak davranışların sonradan inkar edileceği de ortadadır.
Dedim ya hava basık, karanlık, iç sıkıcı daha ne olsun.