Sonra avaz avaz bağırarak ağlamaya başlamıştı. Ağladığını hatırlıyordu ama neden? Bir soru olarak şimdi cevabı uçup gitmişliği olan bir soruydu. Hep öyle ağlamazdı oysa mırıltılı sessiz arada bir burun çekiş en yüksek ses o. Sorulan sorulara da ağzının içinde iyice yuvarlanmış yuvarlandıkça anlamı silinmiş bir ses karmaşası ile cevap verirdi daha çok karşıda ki ne anlarsa o.
Neden ağlamıştı hem de bağıra çağıra? Bütün insanlar gibi o da üzüldüğü zamanlarda ağlardı. Kırıldığı, parçalandığı, bir şeyleri kaybettiği, eksildiği, eksilendiği hep yani hayatın “Ne oluyor lan? dağılın bakayım” denecek anında sızıldayarak ağlardı. Sevinçten ağladığı pek olmamıştı.
Anlattığı buydu.
Bir yerlerde karşılaşırsınız biraz kafa iyilendimi anlatılır bir şeylerin öncesi ordövr tabağı bu iyi bunun tadını beğenmedim bak bu iyi garson kapmadan bunu bitireyim tadı güzel devamını alayım hadi anlat.
İç gıcıklıyıcı gibi bir ses ama değil diş kamaştırıcı iç yıpratıcı mızıltılı tariften çıkardığım bu. Yüreğim el vermiyor ama hiç istemeden acıyorum. Gözümde bulutların yeryüzünü gölgeleriyle dolaşması var ufukta siyah bulutlar. Birden başlamadan bitmişlik kokuyor.
Hiçbir şey söylemeden arkamdan bakıyor olmalı. Çok kısa bir zaman sonra beyni beni yutup yok edecek. Sadece anlattı.