Hoşcakal

Zordur. Öyle “Hadi eyvallah” diyerek gidebilmek, “güle güle” diyebilmek gidenin arkasından el sallamak gülümseyerek. Kısacası vedalaşmak tam ve sıkıca hakkıyla vedalaşmak. Zordur. Kolayca anlatılır ama yaşaması o an ve içinde hele dönüşü hiç olmayacakmış bir his bile varsa zordur. Gözünün içine bakarsın. En güzel pozun kalsın gözünde gülümsersin. Olmaz, olmadığını sende bilirsin. Hani gözü fotoğraf makinası olsa ya da telefon kamerası alıp elinden bir bakacaksın bu olmamış bir daha diyeceksin ama değil.

vedalaşmak

Bir pastane masasından kalkılıp gidilen bir veda değil anlatmaya çalıştığım. Bitti artık yokum, artık yoksun denilen, buraya kadarmış bundan sonrası yok, bu dünya artık senin sadece, benim sadece bu dünya sen yoksun bundan sonra, ben yokum her nasıl denirse bitmişliği kesin olan bir veda. Öyle bir masayı terk etmek değil derken oydu anlatmak istediğim.

En olumlusu bir otobüs terminali, tren garı, bir havaalanı olabilen içinde dönüşü olmayan vedalar. Bir hasta karyolasının kenarı bu anlattığım bakış, söylenecek sözlerin kalmadığı, kalanların kullanılamadığı, kullanılanların anlamlarında değil bir başka sözcüğün yerine kullanıldığı bir durum anlattığım. Görüşürüzlerin artık görüşülecek bir durum yok, Güle güle veya Hoşcakal yerine kullanıldığı bir zaman, çok uzun geçen anlardan söz ediyorum, yıllar geçip yinede bitmemiş olması bunu gösteriyor. Vedalaşmak içinde bir dahası yokların olduğu vedalaşmak. Bir hoşcakal bitişi. Ve gün gelip işte bu gün o bakışı yine yakana takılmış bir rozet gibi üstünde hissetmek, gözün içinde kalmak, gözün içine bakmak yine de bakar bulmak her anında ismini her andığında. Yüreğinde her andığında bir sızı, anmasan da sızının hatırlattığı sandığın yüreğinin bir köşesinde tahtı ola bir veda.

1 Yorum

Yorum Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir