Her Gün Bir Yeriniz Acıyor

Çocukluğumuzda ölenler hep uzaktı. Bilmezdik öleni kaybetmenin ne olduğunu. Biraz büyüyünce ölüm yakına gelince yani gidenin yokluğunu bir yerimizden koparıldığını hissedince anladık. O zaman büyüdük.

yasamak

Sonra onca başka öğrenmeler.

Empati geldi yüreğimize içimize bir yere oturdu.

Her duyduğumuz şeye yandı yürek, her gördüğümüze her söylenene, söylenmeyenlere, söylenemeyenlere, anlatanın yalanlarının doğrularını anlayıp onlara.

Bir yanış, bir cayırtı, bir cızık içten içe acıtan hem de nasıl, bir tırnak batığı can alıcısından.

Şimdiler böyle. O yüzden günler hiç yaşanır gibi olmuyor bitsin bu günde belki yarın balıkçı tesellisi hep.

Sizde öyle yaşamıyor musunuz?

Tabi ki değil. Hemen bir de küfürle mutlu, heyecanlı dolu dolu viski kadehlerini yuvarlamış kırmızı yanak kırmızı gözlerle yaşanır gibi yaşanacak güzellikte günlerimiz olduğunu neye isyan ettiğimize şaşırıp her türlü en kötü en bilinmeyen kelimelerle bizi beni aşağılayanların şok olacağına da eminim hem de pek çok.

Siz dediğimin onlar olmadığını bir yerlerde bir şekilde kayıp edilmişliklerinin öğrettiği bazı şeylerin olduğu kişiler. Ölenin yakın olduğunda yaşları geçmiş olanlara ölümü öğrenince, öğrenmiş olanlara.

Biz yeriniz her gün bir yeriniz acıyor olmalı kemik ağrısı gibi kim bilir nerede.

2 Yorum
  1. Ece Evren says:

    Ölümü hiç düşünmeyenler, yakın olup olmadığını ölürken son nefeste tam manasıyla anladığını sananlar. Geleceğin kapısına dayanmanın, meçhuller dünyasına geçişin durağı olduğu bu yerde hangi hal üzere olunacağının hep bir sır olarak kalacağı. Ve insan vucutlarında konuşlanacak beyinlerinin ezelden ruhlarıyla anlaşmış olma ihtimalinden giderek, beden yıkılınca yere cansız, belki gerçeklerin ayan beyan beyin gözlerinde zuhur edeceği, ya da ruhlara nasıl bir özgürlük sunulacağı? Borçlu olduğumuzdan emin olarak, adım adım, ama uzak, ama yakın sürekli yol aldığımızı aklımızdan uzak tutmaya çalışıyoruz.Gün denen, insanoğlu ve kızına sunulmuş yaşama şansımızın kaçınılmazı rutin yeme içme mecburiyeti, bir koşturmaca, ya da kimilerine eşsiz bir zevkler çeşitliliği ki ucu gelmez, doyulmaz. Sanki ulaşacağımızdan emin olduğumuz bir hedefe koşarken ve kimilerinin ezberlerle yetinerek Yaratıcının azametini ‘Korku dağları bekler ‘gibi anlatımları. Velhasıl kafamın, gerçeği öğrendikten sonra patlayacağını bilsem de bunu isterim. Bir itirafta bulunup kaçıyorum. Şahsına münhasır, şaşmaz tarzınla ilerlerken seni (yaşım bayağı büyük olduğu için sen diyorum, sakın kırılma) gerçekten sarayda yaşayan ve etrafından kendini biraz soyutlamış, ama bu halinin mutlaka belli bir nedeni olan, bir prens gibi hayal ediyorum. Boşuna o ünvanı eklememişsin isminin başına. Ama* Küçük Prens* yaşının çok genç olduğunun tüyosuysa, aklının ondan çok fazla ileride olduğunu yazmam gerek.. Sevgiler oğlum.

    • kucukprens says:

      Her şey için çok teşekkürler. Söylenti ruh 21 gram toplam. Bir bilezik ağırlığı. Bir bilezik gibi işçiliği değerli olunca daha değerlenecek. Sonunda alıp gidilecek o işçilik bence. Bir Gülü çok seven fil yutmuş yılanı bilen bir gezegeni olan yılanın zehiriyle geldiği yere dönebilen biri olmak küçük prens. Kraliçem prensesim kitaplarım dergilerim müziğim ve yeni yıldan bu yana zor da olsa büyük bir tamir geçiren yüreğimle saray değil bir gezegenim var. İnceliğinize teşekkürler.

Ece Evren için bir cevap yazın İptal

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

code